19 Mayıs 2009 Salı

House M.D./Sezon Finali


Ne yalan söyleyeyim her şey o kadar sıradan gidiyordu ki bu kadar vurucu bir sezon finali olacağını zannetmemiştim. Ne bileyim bir parça deliliği vardı, ama hiç gerçekten delireceğini düşünmemiştim. Nasıl anlatsam, hep 5 sezon boyunca beynini "delirmiş miyim" diye kontrol eden bir adam düşünün(tabii buraya ufak bir not eklemek gerekli. bu sadece benim yorumum. bence houseun en korktuğu şey aklını yitirmek bu yüzden her şeyi bir mantığa bağlamaya çalışıyor. her şeyi mantığa bağlamaya çalışması aslında bir tür kontrol mekanizması. evet, kontrol ede ede sıyırdı. kapa parantez). 45 dklık dizinin, 35 dksı boyunca hiç çaktırmadan, klasik bir şekilde akıp giden bir House bölümüyken son dakikalarda ağzıma sıçıp bıraktı resmen. Bekliyordun sıyırmasını bir miktar, ama dizinin psikiyatri kliğinde bitmesini beklemiyordum. Deldi geçti resmen, kendime gelemedim henüz. Senaristlerin gidip elini öpmek istiyorum. Hatta yazdıklarına yüz sürüp feyz almak istiyorum. Düşündükçe daha çok karışıyor. Çünkü insanın doğasının ne kadarını mekanik ne kadarını duygusal algılamalıyız bilmiyorum. Sol beyin mantığı ararken, sağ beyin hayaller kurma peşinde. Peki bizim istediğimiz hayatı belirleyen ne? Ucu açık, dibi sorularla dolu hayallerimiz mi, yoksa sorulara verdiğimiz cevapların tutarlılığı mı? Hayat hikayemizin nereye gittiği muamma belki. Ama hayatımızı anlamlı kılan ne? Yaratıcılığımız mı, yoksa mutlak mantık oluşumuz mu? Soruları cevaplıyor olmayı hayat bilmişken isteklerinin onu ele geçirmesiyle sefil olmuş bir adamı izledim işte ben bu bölümde. Bir diziyi bu kadar içselleştirmiş olmak psikopat seyrici kıvamına getiriyor belki beni. İşte bu tamamıyla senaristlerin başarısı. Çünkü 5 sezondur her karakterin ayrı ayrı, özenerek kişiliklerini anlattılar. Nelerden vazgeçemediklerini, neleri sevmedikleri, nasıl biri oladuklarını zaman içinde yavaş yavaş gösterdiler. Her hareketleri karakterlerine uygun bir şekilde gerçekleşti. Hatta o kadar ki House'un bilinçaltına kadar daldılar. Hal böyle olunca adamın yaşadığını içselleşeştirmemek mümkün olmuyor. Halisülasyonları ve delüzyonları ile tahtalarının birkaçını kaybetmiş ve bunu kabullenmekten ölesiye korkan bir insan...Çünkü aklından başka güveneceği hiçbir şeyi yok. Başkalarına güvenmek istese de kimseye güvenememek gibi bir çelişki yaşıyor. Aslında kendine de güvenmiyor. Ondan vazgeçmeyeceğini bildiği acısını istemiyor, ama diğer yandan da seviyor. Çünkü o acıyı terketmedikçe acının onu terketmeyeceğini biliyor. Bir yandan sadakat isterken diğer yandan bağlanamamak...Çelişkiler için bir hayat ve bnu anlatan Hugh Laurie. Televizyon televizyon olalı böyle karakter oyunculuğu gördü mü bilmiyorum, ama sevincini, hüznünü, delüzyonların varlığını anladığı andaki korkusunu yansıtmasıyla coşturdu resmen. Yanınızda bütün bunları yaşayan bir adamın verebileceği ya da sizin yaşadığınızda verebileceğiniz tepkilerin aynısını verdi bütün bölüm boyunca. Çok gerçek. Belki de bu diziyi benim için efsane kılan da bu. Çok gerçek oluşu. Olan bitenden, bir doktor olarak House fenomeninden filan bahsetmiyorum. Her karakterin ayrı ayrı işleyişi, kişiliklendirilişi; oyuncuların, özellikle Hugh Laurie'nin arada ekran olmasa gerçek diyebilceğim şekilde karakterleri ete kemiğe büründürmesi çok gerçek.

Nasıl 4 ay beklerim hakikaten bilmiyorum.

5 Mayıs 2009 Salı

Canım Ailem



Ailecek Feride ve Halim ikilisinin aşkını bekliyoruz. İkisi de yaralı kedi, birbirlerinin yaralarını yalayacaklar diye tahmin ediyoruz:) Her ne kadar uzamn değilsem de İlker Aksum ve Ezgi Mola süper oynuyorlar kanımca. Hele İlker Aksum döktürürüyor resmen.

Bu arada dizinin set fotoğrafçısı kimse çok takdir ediyorum, gerçekten.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

He's Just Not That Into You/Erkekler Ne Söyler Kadınlar Ne Anlar


Kendimi bildim bileli bir romantikkomediseverim. En ziptirik filmleri bile sırıtık bir yüz ifadesiyle seyrebilecek kadar cins-i latifim:) Burun kıvıran herkese "seviyorum işte, var mı diyeceğin..."şarkısıyla seslenmek istiyorum(çok arebeskleştim bugünlerde. şarkı gönderiyorum mesaj kaygılı paso, üstelik en fantezisinden. buradan mersindeki akrabalarıma, trabzondaki dostlarıma, göztepedeki iş arkadaşalarıma çok selam ederim...). Her neyse nerde kalmış idim; seviyorum romantik komedileri vesselam.

Romantik komediler arasında bir yere koyacaksam eğer benim tepe noktam olan When Harry Met Sally kadar iyi değil, ama kötü de değil. Aksine neredeyse durup durup tekrar izlenebilecek sahneleri var. Özellikle kadınların o takıntılı ve ayrıntıcı hali nedense çok tanıdık geldi:)Durup durup mesajları,e-mailleri kontrol etmeler; hoşlanıp hoşlanmadığına dair işaretleri okumaya çalışmalar...Ayrıca erkeklerin sığlıkları üzerine bir demet parodi.Allah herkese bir adet Alex versin diyor başka bir şey demiyorum. Ama sevgili açısından değil. Seneler senesi savunuyorum ki erkek görüşü iyidir. Kızların görüşü genelde daha taraflı oluyor. Genelde karşısındakini sakinleştirmeye çalışan, pozitif yaklaşımda oluyor kızlar. Erkekler biraz daha rasyonel yaklaşıyor olaylara. Sonra erkek cinsinden bir adet iyi arkadaş dediğim zaman bir kısım kız cinsi itiraz ediyor. Neymiş efendim ne gerek varmış, erkekten arkadaş olmazmış, çok istiyorsam bir sevgili bulaymışım vs. Tamam, erkekten hakikaten çok iyi arkadaş olmuyor, kanka ayağı göt ayağı demiş bilge kişinin biri. Ama yine de fikrine başvurulacak bir erkek arkadaş iyidir ya. Gerçi filmin geldiği yer neresi diye sorarsanız, özetle kanka ayağı göt ayağı:)

Kadro kalabalık, ortalık kadın-erkek ilişkilerinden sorunlu bir ordu insan arasında geçiyor. Kalabalık olması filmin akışı açısından iyi geliyor bir süre sonra. Çünkü tek çifte kitlenseydi muhtemelen benim gibi bir manyak bile sıkılacaktı:) Seyretmek isteyen bayanlar olursa kız kıza gidilmesi tavsiye edilir; rahat rahat kıkırdamak ve yanınızda öfleyen bir adamın varlığından gerilmemek için.